playin a new game with my hot stepsister anastasia knight indiansexmovies.mobi free sucking big massive cocks blowjob compilation movies

Hazır aklıma gelmişken

Se’ye…

Bir sonraki bloğun başlığı “reddediyorum” olabilir, şimdi ikisi arasında kalacaktım fakat bu daha mantıklı geldi çünkü ilk konumuz böyle başlayacak ve kabaca ilerleyeceğiz. Doğaçlama başlasın:

Şu anda hem yazıp hem de müzik dinliyorum ve dün fark ettiğim bir şey oldu: Son çıkan müziklerin yapısı mı basit yoksa ben mi denk gelip fazlaca dinledim bilemiyorum ama grubu tahmin edemesem bile müziğin Türkçe olduğunu daha ilk 5-10 saniyede anlıyorum. Bana kalırsa müzikler biraz birbirine benzeşiyorlar, basit kalıyorlar ama sevmiyor da değilim. Sadece bir tespit olarak paylaştım. Bu mevzu müzik gruplarının kendilerine özgü tarzları olur ya hani ondan biraz farklı işte, onları tahmin etmek daha eğlenceli. Bir Beatles, Metallica, Iron Maiden, Linkin Park kendini direkt belli ediyor. Tabii müzik kullanımı olayıyla ilgili yüksek esinlenimler de var. King Gizzard and The Little Wizard grubu müziklerinde elektrobağlamavari bir ton var ve bir tanıdıklık duyuyorsunuz. Asia Minor müzikleri ise daha bir yabancı havasına sahip oluyorlar. Müzik bilgileri için ekşideki Fatmagülün Yengesi çok şey yazıyordu, grubu da ondan öğrenmiştim. Tabii bir taraftan müzikle beraber genel sanat dallarına bakınca nedense profesyonel kısımda bir gıcıklık seziyorum. Bunu kendi bloğumu kötüler miyim diye düşünürken ya da benim yazıma benzeyen bir yazı gördüğümde kötüleyebilirken fark ettim. Nedense hemen bir “ben bunu yapabilir miyim” kafasına da giriyorum. Belki profesyonel mecrada da böyle bir şey vardır. Bunu çok kişi rahatlıkla yapabiliyorsa basittir ve daha karmaşık bir şey bulmalıyız, daha üst, daha anlaşılmaz. Hım. Peki karmaşa beceri midir, yoksa anlaşılmazlık altında basitlik yaratmak mıdır? Dur, çok dağıldı. Örnek falan verip açayım. Mesela soyut resimler. Bazı bulanık şiirler gibiler. Aslında, kimi konuda haksız olduğumu fark ettim. Dağarcıkla da alakalı biraz bu. Tabii dili reddetmek de var. Söylediklerimi açıklayayım: Şiirde imgelem kullanımı aslında direkt bir bağ yaratır ve var olmayan imgelemler üzerinden gidersek dil kabulü de pek yoktur yani şair bir şeyler söyler siz de bir şeyler anlarsınız. Şair anlatmak istediğini eğer iyiyse bunlar arasından size geçirmiştir -bu satırları yazarken Turgut Uyar’ı özellikle düşünüyorum, bir yandan da Cemal Süreya ve Edip Cansever geldi aklıma; zor anlıyorum ben bunların bazılarını(çoğunu) fakat bir taraftan da bakınca, biraz daha durunca tuhafça istedikleri hisleri alıyormuşum gibi geliyor, bazen de anlamsızlık içinde kalıyorum işte, neysem-. Sanatta da bir şeylerin işaret ettiği bir şeyler vardır. Burada asıl mevzu şu galiba. İşaretten bahsedilen şey simge değil, sembol değil; onlar çünkü “basit” ve “alışılagelmiş”, burada bahsi geçen tamamen bir kişisel bağ olabilir. Burada ise bana göre sorun şu ki insanlar birbirinden farklı. Bu şöyle bir sorun, apaçık bir şekilde açıp vermeyip de soyutlamaya gittikçe insanın kendisine kalıyor anlamı bulmak bu bir yandan iyi bakınca: kişinin kendisinde olan anlamı keşfedebilir(örnekleyeceğim, umarım), bir yandan ise kötü: anlamı hiçbir zaman bulamayabilir ve yanlış alabilir. Şöyle bir örnek verelim: Bir deniz olsun, sarıya boyanmış olsun ve üzerinde de siyah noktalar olsun. Şimdi burada deniz hadi ortak paydamız, her nasılsa deniz olduğunu biliyoruz. Burada kullanılan o sarı tonu ben için ne ifade eder, Se için ne ifade eder, okuyucu sen için ne ifade eder. O sarı tonunun içimizde bir yerde farklı kayıtları var. Ben samanları hatırlarım, Se gün batımının vuruşunu, sen okuyucu ise belki çamurlu suları. Peki yaşayacağımız duygu ve bu resimden çıkan anlam ne olacaktır? Siyah noktalar da vardı, onlar işi karıştırmasın, farz edelim ki sıkılan ressam siyah noktalar fışkırtmış üstüne-evet, bunu ben yapıyorum, bir de şunu atalım deyip, bakın, anlamı var mıymış, yokmuş, ben amatörüm diye olabilir mi, olabilir, canım isteyemez mi, ister ister, ne durdurur ki beni-. Peki, şimdi şunu sorayım, bu saman sarısı gibi gün batımı gibi olan sarının olduğu resmi görünce sizin içinizde ne canlandı? Hüzün, sevinç, başka bir şey?.. Peki yazıyı okurkenki ruh haliniz nasıldı? Şimdi resme bakarken de bu etkilemiyecek mi bizi. Yani şu var ki anlam için de duygu yaratmak için de ortak bir paydaya mecburuz, istersek soyutluğun doruklarında olalım. Pekii, şunu da diyelim: Diyelim ki bir ressam öyle bir yabancılıkta dil kullandı ki herkes yaptığını anlaşılmaz bir amatör saçmalığı olarak gördü, ve bir ressam da bu entelektüel izleyicilerin anlayabileceği bir dil kullanarak resmini gerçekleştirdi. Hangisi daha iyi? Hatta işin örneğini değiştirelim mi? Bunu nasıl yapalım, kabaca şöyle yapalım. Birisi yeni bir alfabe buldu ve kimsenin bilmediği bu bulduğu(ya da uydurduğu) alfabeyle yazılar yazıyor. Herkes uydurma bir saçmalık gözüyle bakıyor, alfabeyi öğrettiğinde yazdıkları anlama erer ve değerli olur mu? Peki alfabeyi öğretmese ve Voynich gibi kalsa böyle. Bir oyun oynasa ve kimse çözemese. Ne anlamı kaldı o eserin, ta ki biri çözene dek. O zaman Schrödinger diyelim mi, anlamı olan ve olamayan bir şeyler. Aah. Ne anlatıyorum ki ben? Bu konuları okumam lazım bence, kesin bunların pislik filozofların bazıları da düşünmüş ve çook mantıklı şeyler söylemişlerdir ve ben insanlara sadece kendi bildiğim diye onların düşüncelerini aktarıyorumdur. Yaşamadığım şey değil. Pis Camus. Çok da severim bu arada Camus’u, neysem. Aslında burayı şununla sonlandırabiliriz, insanların halihazırda kullandığı simgeler ve sembollerle ilerleyen sanat ve edebiyat giderek kalıbını ve düz yansıtmacılığını kırdı. Her ne kadar duvara yapıştırılmış muz bir saçmalık gibi görünse de anlatmak istediği bir şey varsa laf edemem. Ama şu var anlam derinliği de sanırım söz konusu, o muzla ne kadar derine inilir bilemiyorum. Ve böyle devam ederse düzenler ve diller tamamen yıkılıp tam bir anlaşılmazlığa gideceğiz gibi. Fakat anlatım tamamen bağımsızlaşacak. İlginç bir teori de atayım: Bu dildeki anlamsızlaşım insanların anlaşılmasını ve anlamasını da zorlaştıracağı için daha bir yalnızlaşım olabilir. Ya da sadece abartıyorum. Fakat edebiyatın ve diğer sanatların daha ne kadar gideceğini kestiremiyorum.

Kısa bir blog oldu, bir iki tane daha atabilirim bu aralar.
See U.

Kamil

Blogun ana kaynağı: https://manga-tr.com/blogu-75323.html